Bireyin (toplumun) erdemli olması için sadece yazılı metinler yeterli olmaz, olmadı da!
Yasalar, yaptırımlar tek başına bireyin(toplumun) erdemini koruyamaz, koruyamadı da!
Şüphesiz ki; yazılı metinler(kutsal metinler dâhil) ve yasalar, toplumsal erdemin inşasın da en önemli unsurlardır…
Ancak;
Toplumsal işleyişte ki karşılıklarının üzerine nazar ettiğimizde, görünen şudur;
Ne yazık ki; erdemin çürümesi(toplumun) hızla alan genişletiyor…
Ne demek mi istiyorum!
Bir hatıramın-tespitimin üzerinden meramımı biraz daha açık edeyim…
Ankara kalesinde ki sohbet hanemize komşu salaş bir köfteci dükkânı var...
Siyasetçilerin(özellikle iktidar) ve bürokratların uğradığı bir yer...
Dükkânın ortağı Hazım Bey tam bir esnaf!
Bana saygısı ve sevgisi var...
Gördüğünde; “Sayın Bakanım” diyerek hitap eder!
Zaman zaman yazıdan çiziden başımı kaldırdığımda pencereden Hazım Bey'in dükkânına gelip giden müşterilerine davranışlarını izlerim! Zaman zaman bu gözlemlerimi espriyle karışık ikaz mahiyetinde Hazım Bey'e iletirim...
Geçenlerde yine pencereden Hazım Bey'in dükkânına bakıyordum. Üç beş lüks araba yanaştı, koruma polisleri atladı kapı açıldı ve “hazret” indi!
Mağrur, cakalı, kibirli “hazrete” acaba tanıyor muyum diye alıcı gözle baktığımda o zübüğün olduğunu fark ettim...
Yolsuzluktan Suçüstü olmuş ve istifa etmek zorunda kalmış eski bakanı ve avenesini gören Hazım Bey; iki büklüm bir vaziyette "Sayın Bakanım" diyerek öne atladı...
“Hazret” ve avenesi masalara kuruldu; köftelerini yediler, çaylarını kahvelerini içtiler ve ayaklandılar!
Hazım Bey yine aynı vaziyette iki büklüm arabanın kapısına uzandı ve “hazreti” sayın bakanım şeref verdiniz diyerek uğurladı...
Lafı uzattığımın farkındayım!
Hızla ofisten çıktım ve Hazım Bey'e seslendim:
Hazım Bey'e; “Bir daha bana sayın bakanım demeni istemiyorum! Uğurladığın zübüğün hırsızlığını, yolsuzluğunu, arsızlığını Mısır’da ki sağır sultan duydu, anlaşılıyor ki sen duymamışsın! Hırsıza 'Sayın Bakan' diyorsun bu olmadı!” dedim...
Hazım bey cevap verdi: “Siz gönlümüzün bakanısınız efendim, ancak giden şahıs 1700 TL hesap ödedi, hem müşteri velinimetimizdir, beni anlayın.”
Herhalde siz anlamışsınızdır?
Bir toplum; hırsızını uğursuzunu ahlaksızını tefecisini sapığını canisini zübüğünü şu veya bu sebepten dolayı dışlayamıyorsa dışlamıyorsa, farş etmiyorsa, ona sayın demeye, beyefendi demeye, ağam demeğe, paşam demeğe davam ediyorsa;
Yazılı metinler yeterli olmamıştır…
Yasalar, yaptırımlar erdemi koruyamamıştır…
Ez cümle;
İkinci Dünya Harbinin yokluk kıtlık yıllarında, anneler babalar çocuklarına bazı “insanları” göstererek:
“Aman ha evladım, bu adamın çocuklarıyla sakın arkadaş olma! Bu Karaborsacıdır, bu tefecidir, bu hırsızdır, bu yolsuzdur, bu dümencidir, bu kötü adamdır…”diye tembihlerdi…
Nerden nereye...
Kınamayan dışlamayan utandırmayan bir toplumun BEKAAA sorunu olmaz olur mu?