Bugün milyonlarca insanın hatırlamadığı Tripoliçe Katliamı'nın 201. yıldönümü!
Peki bundan 201 sene önce Tripoliçe’de neler yaşandı? Gelin anlatalım…
Sene 1821, sonbaharın sararmış takvim yaprakları Eylül’ün 23’ünü göstermektedir. Balkanlar’da devam eden Yunan Bağımsızlık Savaşı etkisini devam ettirmekte, Osmanlı içerisinde balkanlarda varlık gösteren Müslüman tebaa, iskân edilmiş Türkler, Arnavutlar ve Yahudiler; Mora Yarımadasının güney kısmında yer alan Mani burnundan başlayan Yunan İsyanı’nın 23 Eylül günü Tripoliçe'yi ele geçirmeleriyle başlayan süreçte zor günler beklemektedir. Bu ayaklanmada dönemin aydın grubu olarak nitelendirilen Filiki Eterya Derneği Başkanı Aleksandro İpsilanti ve işbirlikçisi Rumen asıllı Todor Vladimiresku’nun rolü yadsınmaz bir gerçektir.
Bölgede stratejik açıdan önemli bir rol üstlenen Tripoliçe'nin ele geçirilmesi ile birlikte, Yunan isyancılar tarafından Türk ve Yahudilerin ayırt edilmeksizin öldürüldüğü Tripoliçe Katliamı gerçekleşmiştir.
Ünlü İngiliz tarihçi Walter Alison Phillips Tripoliçe katliamı hakkında The War of Greek Independence kitabında şu ifadelere yer vermiştir:
“Üç gün boyunca şehrin sakinleri, bir vahşi çetenin kötülüğüne ve keyfine bırakıldı. Yaş ve cinsiyet ayrımı yapılmadı. Kadınlar ve çocuklar, öldürülmeden önce işkencelere tabi tutuldu. Katliam o kadar büyüktü ki, Kolokotronis kapıdan hisara kadar atının ayaklarının yere hiç dokunmadığını söyledi. Şehirdeki Yunan zaferinden sonra yol kenarları cesetler ile doldu. Kadınların ve çocukların bulunduğu Müslüman kitleleri, yakınlardaki dağlarda sığır gibi doğrandı.”
Tripoliçe'deki Türk Katliamı'nın baş sorumlusu Teodoros Kolokotronis'in, bugün Ulusal Tarih Müzesi olarak kullanılan eski Yunan Parlamentosu'nun önünde bir de heykeli bulunmakta!
Unuttuğumuz, anlatmadığımız her bir olay, bize yeni bir katliam olarak geri döndü.
SUSMA, ANLAT!
Geçtiğimiz yıl vefat eden İngiliz tarihçi ve Londra Üniversitesi İleri Araştırma Okulu'nda kıdemli araştırma görevlisi William Linn St Clair’ın yaptığı araştırmada Tripoliçe'de bulunan yabancı subaylar ve notlarına erişmiş ve That Greece Might Still Be Free The Philhellenes in the War of Independence kitabında şu satırlara yer vermişti:
"10 bin üzerinde Türk öldürüldü. Paralarını sakladığı şüphe edilen tutsaklar işkence edildi. Kolları ve bacakları kesildi ve ateşin üzerinde yavaş yavaş kızartıldılar. Hamile olan kadınların karınları kesildi, kafaları kesildi ve köpek kafaları bacaklarının arasına sokuldu. Cumadan pazara kadar hava cığlık sesleriyle doluydu.... Bir Yunan 90 kişiyi öldürdüm diye övünüyordu. Yahudi topluluğu sistemli bir şekilde işkenceden geçirildi. Haftalarca aç bırakılan Türk çocukları çaresiz yıkıntıların arasında koşarken Yunanlar tarafından yere atıldılar sonra vuruldular. Su kuyuları cesetlerle dolduruldu..."
Tripoliçe’nin etkisi günümüzde hala devam etmektedir. İsyanın baş aktörü olarak nitelendirilen Aleksandro İpsilanti, Yunanistan'ın bağımsızlığına yaptığı katkılardan dolayı Yunanlar tarafından bir ulusal kahraman olarak kabul edilmektedir.
İsyana destek veren cemiyet olan Filiki Eterya’nın o dönem kullandığı binası bugün Odessa şehrinde Yunan bayrağı taşıyan bir müze olarak kullanılmaktadır.
(Filiki Eterya’nın Odessa’da bulunan binası)
Yunan isyanının başlamasından önce, 1828'de yapılan nüfus tahminlerine göre, Mora ve Orta Yunanistan'da 63.615'i Türk olmak üzere toplam 938.765 insan yaşamaktaydı. 1821 yazına gelindiğinde Türklerin tamamı öldürülmüş veya yaşadıkları topraklardan kaçmak zorunda bırakılmışlardı. Yunan halkı neredeyse Türklerden kalan bütün dükkân ve özel mülkleri yağmalamıştı. 1828 yılında bu yağmalamalar sebebiyle eski Türk mülklerinin sayısı da sayıldı ancak sayılar hiçbir zaman resmi olarak yayınlanmadı. Bu nedenle mevcut veriler İçişleri Bakanlığı'nın 1867 tarihli ve daire başkanı Mansola tarafından imzalanan resmi baskısında ve ayrıca Vali Kapodistrias'ın ölmeden önce buna atıfta bulunan yazılı tebligatlarıyla sınırlıdır.
William Linn St Clair o dönemki katliama ilişkin şu notu düşmüştür:
"Yunanistan'daki Türkler arkalarında az iz bıraktılar. 1821 ilkbaharında dünyanın geri kalanı tarafından arkalarından gözyaşı dökülmeden ve fark edilmeden aniden yok oldular. Bir zamanlar Yunanistan'ın bütün ülkenin etrafına dağılmış büyük bir Türk nüfusuna sahip olduğuna bile inanmak zordu. Bu ailelerin arasında varlıklı çiftçiler, tüccarlar, memurlar yaşıyordu ve yüzlerce yıl boyunca burada yaşamış ve buraları kendi yurtları olarak kabul etmişlerdi... Kasıtlı ve acımasızca öldürüldüler ve hiçbir zaman pişmanlık gösterilmedi."
Aynı dönemde Çarlık Rusya’sı ile savaşta olan Osmanlı Devleti girdiği savaşlarda yaşadığı ağır kayıplarla birlikte 1829 yılında Edirne Antlaşmasını imzalayarak Yunanistan'ın bağımsızlığını tanıdı (Ayrıca Sırplar da bu antlaşmayla özerklik kazanmışlardır). Bu sayede Yunanistan fiilen ve hukuken bağımsız olmuştur. Yunanistan, aradan üç yıl sonra bağımsızlığını resmi olarak 1832 yılında imzalanan İstanbul Antlaşması ile kazanmıştır.
Geçmişte Rusya'nın dışişlerinde önemli rol oynamış ve Avrupa'da tanınmış bir kişi olarak Nisan 1827'de Yunanistan'ın geçici devlet başkanlığına seçilmiş olan Kont Yannis Kapodistrias, Ocak 1828'de Yunanistan'a geçtikten sonra Rusya'ya yakın güçlü bir merkezi yönetim kurmaya yönelmiş, böylelikle bu isyanda Yunanları asıl destekleyen gücün Osmanlı’nın karşısında savaştığı Ruslar olduğunu gözler önüne sermişti. Tripoliçe’de yapılan katliam ise tarihin tozlu sayfaları arasında yerini almıştı…
Orada mensuplarının çoğu katledilen bir ailenin evlâdı olarak Tripoliçe'yi hatırlattığınız için teşekkür ederim.