Zamanında yapılacak da olsa, bir ihtimal Kasım 2022’de yapılacak olsa da artık seçim sürecine girdiğimiz çok açık ortada. Özellikle, CHP’de ve Kemal Kılıçdaroğlu’nda büyük bir hareketlenme var. Anladığımız kadarıyla artık Kılıçdaroğlu, CHP’nin kesin Cumhurbaşkanı aday adayı görebiliriz. Özetlemek gerekirse, Kemal Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı aday adayı. Meral Akşener başbakan aday adayı, bunların üzerinde de altılı masanın bir onay yetkisi var gibi görünüyor. Bu onay yetkisi nereden çıktı demeyin, Ali Babacan’ın Karar Gazetesi’ne verdiği röportajda bunu çok açık açık anlattı. Şöyle ki; güçlendirilmiş parlamenter rejime geçiş için 3 senelik bir süre konulacakmış ve bu sürenin ana hatları aralarında bir anlaşmaya bağlanacakmış. Bu anlaşmaya bağlandıktan sonra da Cumhurbaşkanı adayını seçip onaylayacaklar ve Cumhurbaşkanı da bu protokole bağlı kalarak hareket edecekmiş. Altılı masanın felsefesine bakarsanız, Babacan’ın bu söyledikleri doğru kabul edilmesi gereken hususlar. Onun için de Babacan, Cumhurbaşkanı adayının muhtemelen masada oturan altı liderlerden biri olacağını söylüyor. Açıkçası, Kılıçdaroğlu’nun aday olacağını altılı masadan aday olarak çıkacağını söyleyebiliriz. Bu doğru mu diye sorarsanız, çok ciddi tereddütlerim var. Kılıçdaroğlu, fevkalade meziyetleri olmakla beraber Tayyip Erdoğan’a karşı birebir mücadeleye girdiğinde kazanıp kazanmayacağı konusunda seçmenin tereddütleri orada. Doğru mudur, değil midir... Çok dikkatli düşünmeleri lazım. Eğer altılı masa kendi prensiplerini savunacak illa ki parti başkanlarından biri diye aramazsa daha isabetli olur. Çünkü, seçmen sosyolojisine altılı masanın felsefi görüşlerini daha iyi anlatabilecek, Tayyip Erdoğan’la da başa baş ciddi mücadele edebilecek daha iyi aday veya adaylar var, onları düşünmeleri gerekir.
MİLLETİN SESİ MİTİNGİ SANKİ CUMHURBAŞKANI ADAYI TANITIMI GİBİYDİ
Maltepe Mitingi’nin yapılış şekline baktığımızda mitingde iki şey benim dikkatimi çekti. Bunlar; Miting sanki bir aday tanıtma gibiydi. Yani, Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığa adaylığının tanıtım mitingi. Bunu özellikle iki konuya bağlamak istiyorum; Birincisi, mitingin ismi ‘Milletin sesi’. Millettin sesi, bir anlamda Millet “ittifakı’nın sesi (sözcüsü)” İttifakı’nın sesi, Kemal Kılıçdaroğlu. Bu, gayet bilinçli bir şekilde verilmek istenen mesajdı. İkincisi, Sahne düzeni; Sahne düzeninde yine aday adayı olarak tanıtılan Kılıçdaroğlu’nun arka planda yer alan fotoğrafı o kadar muhteşem ve iddialı bir şekilde ortaya konulmuştu ki, sahnede yer alan fotoğrafın altında Kılıçdaroğlu’nun kendisinin bile kaybolduğunu gördük. Mitingin içeriğine gelecek olursak, doğrusu konuşmayı kâğıttan okumasını çok yadırgadım. Hiç olmazsa Bir prompter kullanması veya prompter kullanmasa da direkt olduğu gibi konuşması daha isabetli olabilirdi. Konuşmada ise sanki Cumhurbaşkanı olmuş da, Cumhurbaşkanlığının kabulü gibi bir içeriğe sahipti. Bu arada, neo-liberal politikaları kökünden reddettiğini söyleyen Kılıçdaroğlu’nu izlerken gülümsemeden edemedim. Çünkü, Türkiye’deki neo-liberal politikalarının bir numaralı uygulayıcısı durumundaki Ali Babacan’ı masaya davet eden ve ısrarla da masada kalmasında kararlı olan yine Kılıçdaroğlu’ydu.
HÜKÜMET GELECEK KIŞ, GAZ VE ELEKTRİK FATURALARI HANELERE GİTMEDEN SEÇİM İLAN EDEBİLİR
Bütün bunlar konuşulurken ülkenin mali ve ekonomik durumunun makro seviyede de artık felakete doğru gittiğini görmek gerekiyor. Zaten yukarıda da Kasım ayında seçim olabilir yazmıştım, çünkü ekonomik göstergelere baktığımız zaman mevcut hükümetin hatta hiçbir hükümetin gelecek kışı çıkartabilmesi mümkün değil. Gelecek kış ayında enflasyonun 3 haneli rakamları aştığını göreceğiz. Ayrıca, döviz sıkıntısı da önemli bir şekilde sorun olarak karşımıza çıkacak. Bu durumda hükümetin gelecek kış, gaz ve elektrik faturaları hanelere gitmeden bir seçim yapmaları ciddi bir ihtimal olarak göz önümüzde duruyor. Bununla birlikte, dış politikadaki gelişmeleri de dikkate almak gerektiği ortada. Tayyip Erdoğan’ın NATO’yla, Finlandiya ve İsveç üzerinden başlattığı pazarlık esas itibarıyla sadece İsveç ve Finlandiya ile yapılan bir pazarlık değil. ABD, İngiltere ve Almanya ile yapılan bir pazarlık gibi görünüyor. Burada, NATO ve ABD’ye kafa tutulan kibirli tutum seçimde de bir argüman ve koz olarak kullanmayı isteyecektir. Tabii ki, Türkiye’nin NATO’dan haklı bazı haklı taleplerde bulunabilir ve bulunmalıdır. Ancak, Tayyip Erdoğan’ın kullandığı üslup hakikaten diplomasiye hiç uymayan yanlış ve sonunda da taviz verecek bir görüntüye gidebilecek bir üslup olarak ortaya çıkıyor, hoş. Erdoğan’ın 180 derecelik dönüşlerini bundan önce de gördük, bundan sonra da görmeye hazır olalım. Ama benim gördüğüm kadarıyla NATO’nun genişlemesine seçime kadar hayır diyecek ve NATO’ya kafa tutan lider algısını seçimlerde kullanmak isteyecektir.
Şayet bu tahmin doğru çıkarsa şimdiden RTE yi tebrik etmek lazım. İnsanları 40 katır 40 satır noktasın getirmeyin.