Aradan uzun yıllar geçmişti.
1992 senesine gittim…
Berlin’de Rahmetli Prof. Dr. Necmettin Erbakan, “İslam ve Batı” konulu çalıştayın kapanış konuşmasına ait metni tekraren okumaya başlamıştım.
O konuşma metni dimağımda yer etmişti. Rahmetli Erbakan’ın ifadeleri tüm insanlık alemini kucaklıyordu, tekraren hatırlamak istemiştim.
Erbakan, rahat ve bir o kadar da özgüvenli tavırlarıyla yapmıştı konuşmasını.
O yıllarda ben de üniversitede öğrenciydim. O günleri hatırladığımda konuşmanın “güven verici” olduğunu hala hissediyorum.
“Bu toplantı yeryüzünde barış ve huzuru temin etmek içindir. 19 saat süren toplantının bütün insanlığın saadeti için 19 saat değil 19 gün bile yetersizdir” diyerek insanlık aleminin huzur ve saadeti üzerine ifadelerini okurken, Berlin’i ayağa kaldırdığını da hatırlıyordum.
Sözlerine devam eden Rahmetli Erbakan, “Bu toplantıda maksat ilmi münakaşa yapmak değildir. Esas olan düzendir” Düzeni insanlık adına, hakkı üstün tutan, adalet üzerine tecelli edilmesi gerektiğini ifade ediyordu.
Toplantıda bulunan Avrupalı bilim adamlarına, “Bir araya gelelim, insan haklarında buluşalım” diyordu.
***
Metni okuduğum esnada (izlemesem de alışkanlığımdan olsa gerek) TV’deki tartışma programlarından birine gözüm ilişti.
SON DAKİKA;
Ve ekranda geçen alt yazı…
Aman Allah’ım; İnsanlık adına kabul edilemeyecek, yüreğimi hoplatan haberlerle bulunduğum odada ayağa kalkıp şuursuzca tepkiler vermeye başladım.
Avrupa’da insanlık dışı kabul edilemez durumlar; bu haberlere tahammül edemiyor , odamda anlamsızca dolaşıyordum.
Ekranda sürekli yeni görüntüler ile akan alt yazıları okumaya çalışırken, kanalları geziyorum.
Avrupa’da engizisyon ile kilise işbirliği hakim olmuş!
“Siyasi otorite gibi düşünmeyen herkes suçludur. Bunun tersini ispat edene kadar herkes cezasını çekecektir” diyen bir anlayış, Avrupa’da yönetime el koymuştur.
Engizisyon ile zindanlara sürüklenen insanları, elinde İncil olan dinsel terörizmin başlattığı acımasızlıklar ekranlara düşmeye başladı.
Avrupa’da cadılar ve haretikler üzerinden “Kadın avı”na çıkanların görüntüleri de ajanslara düşüyordu.
Bunlar yaşanırken ekranlara gelen yeni görüntülerde odun yığınları üzerinde yanmak istemeyen binlerce insanı, Avrupa’dan kaçmak için hava alanlarına koşturduklarını görmemle birlikte için için ağlamaya başladım.
Çok ilginçti… Avrupa karanlık yüzünü engizisyon ve kiliseye yaslayarak, cadılar ve haretiler kadın avına çıkmışken, havaalanlarında uçaklara koşturanların hepsi erkekti!
Acılar içerisindeki insanları izlerken tüm dünyanın attığı demokrasi ve darbe karşıtlığı sloganlar aklıma geldi. Geldi ama çok uzun sürmedi.
Ekranlarda da hepsinin dış ilişkileri yetkilerinin “Siyasi otorite gibi düşünmeyen herkes suçludur” diyenlerin acımasız suçlular ile görüştüklerini açıkladıklarını duymak.
Her ilerleyen dakikalar daha da acımasız tabloları izlememe sebep oluyordu.
Adaleti ve bireysel özgürlükler ile tanıdığımız demokrasi ile tüm insalık aleminin, yaşama hayali olan islam coğrafyasına kaçmak İçin uçaklara koşuşturan Avrupa insanlarının uçağın sarıldıkları kanatlarından düşerek hayatlarını kaybettiklerini görünce artık dayanacak gücümde kalmıyor, odanın ortasında iki dizimin üzerine.
***
Kabustu her şey…
Ortaçağ’ın karanlık yüzü İslam coğrafyasında tekerrür ediyordu.
Tüm betimlemeler, tüm yaşananlar, tüm ağır acılar Afganistan’da insanları yok ediyordu.
Rahmetli Erbakan’ın yazısını okurken uyaya kalmıştım…
Ama kabus gibi rüya ile uyanınca; iki elimi yüzüne götürüp, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e bir kez daha dua ettim!