Günümüzde dilden dile dolaşan ve gerçek dışı İskilipli Atıf Hoca anlatısının kaynağını incelediğimizde karşımıza yine Necip Fazıl Kısakürek çıkıyor. “Son Devrin Din Mazlumları” adlı kitabında İskilipli Atıf Hoca’nın şapka devrimine kurban gittiğini öne süren Necip Fazıl şunları söylemektedir:
“Fert çerçevesinde, hem zulüm, hem de hak kanununa göre suçsuz ilk din mazlumluğunu, inkılap tarihine göz atar atmaz, İskilipli Atıf Hoca’da görüyoruz. Bu muazzam şehit, hiçbir alakası bulunmayan şapka tepkisinin ruhu kabul edilmek gibi bir anlayışa kurban gitmiştir. Atıf Hoca, yalnız ezberleme bir ilimle değil, o ilmin tefekkür hassası ve en ince hikmetleriyle de doluydu.”[1]
Bu yanlış bilgi kulaktan kulağa yayıldı, nesilden nesle aktarıldı. Sonuçta İskilipli Atıf Hoca’nın şapka giymediği için asıldığı yönünde yaygın bir görüş oluştu. Bu görüşe göre Atatürk’ün İslam karşıtı cumhuriyet yönetimi, sudan sebeplerle din adamlarını idam ediyordu…
İskilipli Atıf Hoca’nın idam edilmesinin gerçek nedeni neydi?
İskilipli Atıf Hoca, 1876 yılında Çorum’un İskilip’in ilçesinin Toyhane Köyü’nde doğmuştur. Dedesi Hasan Kethüda’nın köydeki çiftliklerinde özel hocalardan ders almıştır. İstanbul’a gelip eğitimini tamamlayarak müderris olmuştur. Fatih Dersiamlığı[2] ve Kabataş Lisesi’nde Arapça öğretmenliği yapmıştır.[3] Bu dönemde Şeyhülislam tarafından Bodrum’a sürgüne gönderilmiştir. Bodrum’dan gizlice Kırım’a kaçan İskilipli Atıf, daha sonra Varşova’ya gitmiş, II. Meşrutiyet’in ilanından bir hafta önce İstanbul’a dönmüştür.[4] Meşrutiyet döneminde ise Mahmut Şevket Paşa’nın katledilmesi meselesinde parmağı olduğu gerekçesiyle önce Sinop’a, daha sonra sırasıyla Çorum, Boğazlıyan ve Sungurlu’ya sürgün edilmiştir. Görülen o ki, İskilipli Atıf hem II. Abdülhamid yönetimi ile hem de İttihatçı hükümetle sorun yaşamıştır. İskilipli Atıf’ın birbirinden tamamen farklı görüşte olan bu iki rejimle de problem yaşamış olması oldukça dikkat çekicidir. Yine anlaşılıyor ki II. Abdülhamid döneminden başlamak üzere devlet, faaliyetlerini zararlı gördüğü İskilipli Atıf’ı gözetim altında tutulmuştur.
Milli mücadele yıllarına gelindiğinde İskilipli Atıf’ı dava arkadaşı Mustafa Sabri ile birlikte Müderrisler Cemiyeti’ni kurarken görüyoruz. 19 Şubat 1919’da Cemiyet-i Müderrisin adıyla kurulan bu yapı, 24 Aralık 1919’da Teali İslam Cemiyeti adını almıştır. Milli mücadele karşıtlığıyla tanınan bu cemiyetin başkanlığına Mustafa Sabri, ikinci başkanlığına İskilipli Atıf getirilmiştir. Mustafa Sabri’nin Şeyhülislam olması üzerine İskilipli Atıf cemiyetin başkanı olmuştur.
Burada Mustafa Sabri’nin kim olduğundan bahsetmek faydalı olacaktır. Mustafa Sabri, Kuvayi Milliyecilerin katledilmesini emreden o meşhur fetvayı yazan kişidir. Dönemin Şeyhülislamı Haydarizade İbrahim Efendi, Mustafa Sabri’nin yazdığı bu ihanet fetvasını imzalamayarak Şeyhülislamlıktan istifa etmiştir. Onun yerine Şeyhülislam olan Dürrizade Abdullah Efendi fetvayı imzalayarak yürürlüğe koymuştur. İhanet fetvası, 11 Nisan 1920’de devletin resmî gazetesi olan Takvim-i Vekâyi’de yayınlanmıştır.[5] Ecnebilere yaranmak için idam edilen milli şehidimiz Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in idam fetvasını hazırlayan kişi de yine Mustafa Sabri’dir.[6]
Teali İslam Cemiyeti, “Ey Anadolu’nun masum ve mazlum ahâlisi!” başlığıyla bir beyanname yayınlamıştır. Yunan uçaklarıyla Anadolu’nun köylerine atılan beyannamede Kuvayi Milliyecilerin İngilizleri kızdırdığı için Yunan ordusunun başımıza musallat olduğu söylenmiş ve savaşta yenilince uslu uslu oturup neticeyi beklemekten başka çare olmadığı ifade edilmiştir. Padişahın Kuvayi Milliyecileri yok etmek için kurulacak bir ordunun başında Anadolu’ya geleceği belirtilmiş ve ahaliden bunun için hazır olmaları istenmiştir. Beyannamede askerlerin Halifenin emri gereği Mustafa Kemal, Ali Fuat ve Bekir Sami gibi isimleri daha fazla yaşatmamakla mükellef oldukları belirtilmiş, bunların vücutlarını ortadan kaldırmanın insanlık ve Müslümanlık adına farz olduğu vurgulanmıştır.[7]
Beyanname, Yunan uçaklarıyla Anadolu’nun çeşitli yerlerine atılıyordu. İskilipli Atıf hayranları bunu kabul etmeseler de arşiv belgeleri konuyu şüpheye yer vermeyecek şekilde aydınlatmaktadır. İsmet Paşa’nın yazdığı bir Genelkurmay raporunda belirtildiğine göre 30 Ağustos 1920’de saat altıdan sonra Bilecik üzerinden Eskişehir’e gelen bir düşman uçağı Teali İslam Cemiyeti’nin beyannamelerini atmıştır. İşte belgesi:
1924 yılında İskilipli Atıf Frenk Mukallitliği ve Şapka adında bir kitapçık yazmış ve şapka giymenin dine aykırı olduğundan bahsetmiştir. Bu kitapçığın yazılmasından yaklaşık bir buçuk yıl sonra, 25 Kasım 1925’te 671 sayılı Şapka Kanunu kabul edilip milletvekillerine ve devlet memurlarına şapka takma zorunluluğu getirilmiştir.[8] Kanunun kabulünden önce İskilipli Atıf’ın Frenk Mukallitliği ve Şapka adlı kitapçığı emniyet birimlerinin dikkatini çekmiş, kitapçığın yurdun çeşitli yerlerine dağıtıldığı İstanbul Polis Müdürlüğü’nün 24 Ağustos 1925 tarihli raporuyla İçişleri Bakanlığı’na bildirilmiştir. İçişleri Bakanlığı’nın 26 Eylül 1925 tarih 4717 sayılı emriyle kitapçığın dağıtılması yasaklanmış ve belli bir miktarına el konulmuştur. 1925 yılı Aralık ayında Şapka Kanunu bahane edilerek Erzurum, Sivas, Kayseri, Maraş gibi illerde hükümet aleyhinde isyanlar çıkmıştır.
Şapka kanununu fırsat bilen gericilerin çıkardığı en büyük isyanlardan birisi Rize’de patlak vermiştir. Muhtar Yakup Ağa ve İmam Şaban, dua okunacağı bahanesiyle civar köy halkını Ulu Cami’ye toplayarak şapka karşıtı propaganda yapmışlardır. Biçeli Mehmet adında bir şahıs Mustafa Kemal Paşa’nın üç yerinden yaralı olduğunu ve İsmet Paşa’nın ortadan kaldırıldığını söylemiş, dindar paşaların yönetimi ele aldığından bahsederek Erzurum gibi Rize’nin de gereğini yapmasını istemiştir. Toplanan kalabalığa Yeni Pazar köyünden Muharrem Hoca’nın şapka aleyhindeki fetvası sık sık tekrar edilmiştir. Olaylar sırasında isyancılar karakolu basıp jandarmayı esir almıştır. Rize’deki isyan bastırılmış ve yapılan yargılama sonucunda İskilipli Atıf’ın Frenk Mukallitliği ve Şapka kitabının isyanda etkili olduğu anlaşılmıştır.[9]
Giresun’daki olaylarda yakalanan birisi de polis sorgusunda İskilipli Atıf’ın “şeriatın şapka giymeye izin vermediğini” belirttiğini ve bu nedenle isyan ettiğini söylemiştir. Bunun üzerine İskilipli Atıf tutuklanarak Giresun İstiklal Mahkemesi’nde yargılanmıştır. 16-18 Aralık 1925 tarihleri arasında yapılan ve İskilipli Atıf ile birlikte 60 kişinin yargılandığı mahkeme sonucunda Şeyh Muharrem ve Abdullah Hoca isimli kişiler halkı isyana teşvik ettikleri gerekçesiyle idama; Şeyh Hüseyin, Dadak Ali ve Çakır Ali on beşer yıl hapse mahkûm edilmiş, diğer sanıklar beraat etmiştir. Beraat edenler arasında İskilipli Atıf’ta vardır. Beraat nedeni Frenk Mukallitliği ve Şapka kitapçığını Şapka Kanunu’ndan önce yazmış olması ve bu nedenle suçlama yapılamayacağıdır. Mahkeme, İskilipli Atıf’ı serbest bırakırken kitapçıkların toplanmasına ve dağıtımının yasaklanmasına karar vermiştir.[10] Bu yasağa rağmen kitapçıkların dağıtılmasına devam edildiği anlaşılınca İskilipli Atıf 1926 yılı Ocak ayında bu sefer Ankara İstiklal Mahkemesinde yargılanmıştır. Kılıç Ali, Ali Çetinkaya, Necip Ali ve Reşid Galip’ten oluşan mahkeme heyeti İskilipli Atıf’ın söz konusu kitapçığının Şapka Kanunu’na karşı çıkan isyanlardaki rolünü sorgulamıştır. Mahkeme tutanakları incelendiğinde mahkeme heyetinin kitapların dağıtılmasının yasaklanmasından sonraki süreçte isyan bölgelerine gönderilip gönderilmediğinin üzerinde titizlikle durduğu görülmektedir.[11] Mahkemede ele alınan bir diğer önemli husus İskilipli Atıf Hoca’nın Teali İslam Cemiyeti Başkanı olduğu dönemde yaptığı milli mücadele karşıtı faaliyetlerdir. Açıklanan karara göre İskilipli Atıf Hoca ile Babaeski eski Müftüsü Ali Rıza Efendi idam cezasına çarptırılmışlardır. Şeyh Süleyman, Hasankale Telgraf Müdürü Halid, Uşaklı Köseoğlu Ahmet, Ayıntabî Salih, Yusuf Kenan, Suud'ül Mevlevi on sene küreğe, Sabuncu Süleyman, Kamilpaşazade Muhlis on beş sene küreğe, Merakib Ali, Hoca Osman, Hacı Bey, Hoca Mehmed, Kara Sabri, Erzurumlu mütekaid Yüzbaşı İsmail Efendi'ler yedi sene, Fatih Türbedarı Hasan Efendi beş sene kürek cezasına mahkûm edilmiştir. Hoca Tahir ve Hoca Fettah Efendi'lerin üç sene Adana'ya, Seydişehirli Hasan Fehmi Efendi’nin üç sene Isparta'ya, Erzurumlu Samih, Muhsin, Sabuncuzade Mustafa ve Zühtü Efendi'lerin üç sene İstanbul'a sürgün edilmelerine karar verilmiştir. Mustafa Asım, Ömer Rıza, Hafız Osman, Yahya Cafer'in oğlu Muhiddin, İhsan Mahvi, Seyyid Tahir, İstanbul İmam Hatip Kâtibi Aziz Mahmud, Kitapçı Mihran, Yağlıkçızade Mustafa ve Hüseyin, Şeyh Ali Haydar, Berber Mustafa, Saatçi Nafiz, Gostivarlı Hasan, Mülazım Halid, Sürmeneli Hafız Ali, Tahir'ül Mevlevi ve Erzurumlu Cafer ise yargılama sonunda beraat etmişlerdir.
Mahkeme kararının İskilipli Atıf Hoca’yla ilgili bölümü aynen şu şekildedir:
“Bunlardan Hoca Atıf Efendinin Türkiye Cumhuriyeti’nin yenilik ve ilerlemeye doğru attığı adımlara mani olmak ve halkı isyan ve irticaa teşvik etmek kastıyla İstanbul’da 1924 sonlarında Frenk Mukallitliği ve Şapka adlı eseri yayınladığı ve muhtelif vasıtalarla memleketin muhtelif mahallelerine dağıttığı sıralarda İstanbul Polis Müdüriyeti tarafından Birinci Şube raporuyla 24/8/1341 (1925) tarihi ile Dahiliye Vekâleti’ne ihbar edildiği, adı geçen vekâletin 26/9/1341 (1925) ve 4717 numaralı emirleri ile mezkûr risalenin toplatılmasının ve dağıtılmasının yasaklanmasının İstanbul’a bildirildiği ve kitapların bir miktarına el konulduğu hâlde, emrin uygulanışı tarihinden bir müddet sonra adı geçen eserin isyânın çıktığı mıntıkalarda yapılan aramalarda elde edilmesi ve muhakemeleri yapılan maznûnlara yöneltilen suallerden eserin isyandan bir iki ay evvel bahsedilen muhitlere gelerek elden ele gezdirilmek sûretiyle gizliden gizliye okunduğu ve Şapka İksâsı Hakkındaki Kanunun kabul edilmesi üzerine muhtelif mahallerde şapka aleyhinde propaganda da bulunan kişilerin tevkifi esnasında yapılan aramalarda bahsedilen esere tesadüf edildiği ve yapılan tahkikatta adı geçen eserin masum halkın fikirlerini iğfal ve irticaa teşvik maksadıyla Anadolu’nun içlerine ve bilhassa doğu vilayetlerine ücretsiz olarak gönderildiği ve eserin basımı ve dağıtımı hükümetçe men edildiği halde basımı ve dağıtımı için gayretler gösterildiği çeşitli bölgelerdeki isyanın çıkışında amil ve en mühim tahrik vâsıtası olduğu ve Atıf Efendi; geçmiş hayatı itibarıyla de 31 Mart irticâ hadisesinde ve Mahmut Şevket Paşa merhumun katledilmesinde de alakadar bulunduğundan çeşitli suçlar ile cezaya çarptırıldığı ve Sinop’a sürüldüğü ve bundan başka Millî Mücâdelenin en buhranlı zamanında Anadolu içlerine doğru uzanmış olan işgal ordusuna mukavemet edilmemesi hususunda başkanlığını yaptığı Teâli-i İslâm Cemiyeti adına düzenlediği beyannâmeleri sonradan aldığı çeşitli inkâr tertiplerine rağmen Yunan tayyareleriyle istiklâli ve hayat hakkı için mücadele eden Anadolu köylerine attırdığı ve yeniliğe ve Cumhuriyete dâimî bir düşman vaziyeti almış olan adı geçen kişinin son isyan hâdisesi ile maddeten ve mânen alâkadar bulunduğu bir çok delil ile anlaşıldığını ve ortaya çıktığı (…) için hareketinin karşılığı olan Kanun-ı Cezâ-yı Umumînin 45. Maddesinin “Her biri cürmün husûlü maksadıyla ef’âlimiz buradan beri ya bir kaçını icrâ eylerse eşhâs-ı mezkûreye hem fiil denilir ve cümlesi fâil-i müstakil gibi mücâzat olunur.” diyen muharrer fırkası dolayısıyla adı geçen kânunun 55. maddesinin “Türkiye Cumhuriyeti’nin Teşkilatı Esasiye Kanunu’nu tamâmen veya kısmen tağyir (…) veya ifâ-yı vazifeden men’ine cebren teşebbüs edenler idam olunur” diyen muharrer fıkrası mucibince” İskilipli Atıf Hoca ve Babaeski Müftüsü Ali Rıza Efendi'nin asılarak idamlarına…”
Toparlayacak olursak;
İskilipli Atıf şapka giymediği için asılmamıştır, çünkü Şapka Kanuna göre yalnızca milletvekilleri ve memurların şapka giyme zorunluluğu vardır. İskilipli Atıf’ın şapka giymesi kanunen zorunlu değildir.
İskilipli Atıf şapka karşıtı kitapçık yazdığı için de asılmamıştır. Çünkü Frenk Mukallitliği ve Şapka isimli kitapçığı Şapka Kanunu’ndan önce yazmıştır.
Mahkeme tutanaklarında açıkça görüldüğü üzere İskilipli Atıf, yazmış olduğu Frenk Mukallitliği ve Şapka adlı kitapçığın çıkan isyanlarda kışkırtıcı rol oynadığının ve söz konusu kitapçığın dağıtılmasının yasaklandığı tarihten sonra bile isyan bölgelerine gönderdiğinin tespit edilmesi üzerine Genel Ceza Kanunu’nun 55. Maddesi uyarınca “Türkiye Cumhuriyeti Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nu kısmen ya da tamamen değiştirmek veya görev yapmasını engellemeye cebren teşebbüs” suçundan idam edilmiştir. Teali İslam Cemiyeti çatısı altında yaptığı zararlı faaliyetler mahkeme heyetinde İskilipli Atıf’ın öteden beri cumhuriyet rejimine düşman olduğu yönünde bir izlenim yaratmıştır.
Eminim bu yazıya, İskilipli Atıf Hoca Yunan uçaklarından atılan beyannameyi basında tekzip etti diye itiraz edenler olacaktır. Peşinen açıklayalım. Öncelikle tekzip eden İskilipli Atıf Hoca değil, Teali İslam Cemiyeti olduğunu belirtelim. Tekzip, Vakit gazetesinin iki sayı önceki nüshasında çıkan “Teali-i İslam Cemiyetinin Bildirileri” başlıklı haber için yapılıyor. Tekzip metni aynen şöyledir:
“Vakit gazetesinin 1032 sayılı nüshasında ‘Teâlî-i İslâm Cemiyeti’nin bildirileri’ başlıklı bir yazı gördük. Cemiyetin kuruluşundan beri yapılan yayınların resmi mühürle mühürlenmesi kararlaştırılmış usulden olduğu için resmî mühürle mühürlenmiş olmayan yayınların Teâlî-i İslâm Cemiyeti’yle ilgisi bulunmadığı ve Cemiyet’in İstanbul gazetelerinde yayımlanmış bildirilerinden başka risale şeklinde ve diğer şekillerde hiçbir bildiri yayınlamamış olduğu beyan olunur.”
Bu tekzip metnini görenler gerçekten Teali İslam Cemiyetinin Yunan uçaklarından atılan ihanet beyannameleri ile ilgili olmadığını düşünebilir. Böyle düşünenlere şu hatırlatmayı yapmak istiyorum.
İhanet beyannamenin yazıldığı tarih 26 Eylül 1919. Tekzip metninin yayınlandığı tarih 25 Ekim 1920. Cemiyet Yunan uçaklarından kendi adına beyanname atılmasından rahatsız olsaydı bunu dile getirmek için elbette bir yıl beklemezdi. Karşı propaganda yapar, daha erken tekzip yayınlar, beyannamenin kendilerine ait olmadığını ispat etmek için her yolu denerdi. Aradan geçen bir yıllık süre içinde tekzip yayınlamayan Teali İslam Cemiyeti neden 25 Ekim 1920’de tekzip yayınlamıştı.
Çok basit. Teali İslam Cemiyetinin tekzip yayınlamasından yaklaşık bir ay önce, 18 Eylül 1920’de İstiklal Mahkemeleri kurulmuştu.
Şimdi anladınız mı bir yıl sonra gelen pişmanlığın nedenini?
NOT: Bu uçaklardan atılan beyanname orijinal nüshasının görseli. Genelkurmay Atase Arşivi
[1] Necip Fazıl Kısakürek, Son Devrin Din Mazlumları, İstanbul 2012, s. 85.
[2] Medreselerde ders verme yetkisine sahip olan müderris.
[3] Ethem Erkoç, İskilipli M. Atıf Hoca Hayatı Düşünceleri ve İdamı, Çorum 2016, s. 11-15.
[4] Sinan Meydan, El-Cevap, İstanbul 2014, s. 580.
[5] Takvim-i Vekâyi, 11 Nisan 1920.
[6] Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri II, Çev. Cemal Köprülü, Mayıs 2001, s. 122.
[7] Zekâi Güner- Orhan Kabataş, Milli Mücadele Dönemi Beyannameleri ve Basını, Ankara 1990, s.218-223.
[8] TBMM, Düstur, Üçüncü Tertip, Cilt:7, s. 108.
[9] Ergün Aybars, İstiklal Mahkemeleri, Ankara 2009, s. 322.
[10] Aybars, a.g.e. , s.322-324.
[11] Ankara İstiklal Mahkemesi Zabıtları 1926, Haz. Ahmed Nedim, İstanbul 1993, s.109-114.
Hocam devletin verdiği kararın doğruluğunu tevil etmissiniz. yazinin sonunda olay şu cümle ile toparlanmis.''Mahkeme tutanaklarında açıkça görüldüğü üzere İskilipli Atıf, yazmış olduğu Frenk Mukallitliği ve Şapka adlı kitapçığın çıkan isyanlarda kışkırtıcı rol oynadığının ve söz konusu kitapçığın dağıtılmasının yasaklandığı tarihten sonra bile isyan bölgelerine gönderdiğinin tespit edilmesi üzerine idam edilmiştir.'' denilmis. Düşünüyorum da eğer Pasa hayatta olsaydi , günümüzde terör olaylarını kışkırtıcı faaliyetlerde bulunduğu için yargılanmakta olan bazı terör yardakçılarına değil sahip çıkmak, onları idam ederdi.
eline sağlık paşamın azbile asmış geride bir sürü atıf artımı kalmış keşke onlarıda assaydı