21.Yüzyılın ilk çeyreğinde düştüğümüz hale bakarmısınız! Kanun devletini bile arar hale geldik.
Oysa ki 21.Yüzyıla, ileri demokrasi, hukukun üstünlüğü iddiaları ile başlamıştık. Dünden taşımış olduğumuz hastalıkları geride bırakıp, yeni bir limana yelken açacaktık. Bölgemiz için, model ülke güzellemeleri gırla gidiyordu…
Batı bizi gazlıyor, tek parti iktidarının muktedirleri, gökteki yıldızları vaat ediyordu.
Ülke içinde, kendilerini "Liberal" diye tanımlayan bir kısım zevat; "İkinci Cumhuriyet kuruluyor, artık geriye dönüş yok" diye kesin hüküm cümleleri kuruyordu. (Gerçi bu zevat, şimdi kandırıldık çığlıkları atıyor olsa da, karşı karşıya olduğumuz vahim tablonun, müsebbiplerinden biri olarak hatırlanacaklarını unutmasalar iyi olur, çünkü biz unutmayacağız.)
Burnumuza "Yeni Anayasa" havucu takılmış, havucu yakalamamız ise zorunlu istikamet olarak tayın edilmişti. AB ülkeleri; “hadi koçum koş, az kaldı” misali, müzakere fasılları açıyordu…
Velhasıl, içerden dışarıdan büyük bir algı operasyonu ile bugünkü vahim tablonun içine yuvarlandık. Bu vahim tablonun müsebbipleri, her ne kadar bugün eserlerinden şikâyetçi müellif durumunda olsalar da, bu durum, ağır bir buhranın içinde olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor…
Sözü uzatmadan sizi, 20. Yüzyılın ilk yarısındaki Almanya fotoğrafıyla baş başa bırakmak istiyorum. Bugünkü halimizi mukayese imkânı verir diye, düşünüyorum…
William Shirer’in, “Nazi İmparatorluğu” adlı kitabından birkaç kesiti dikkatinize sunuyorum.
Hitlerin, Adalet Müşaviri Dr. Hans Frank, yargıçlara sesleniyor: “Nasyonal sosyalizm karşısında hukuk bağımsızlığı yoktur. Vereceğiniz her kararda önce kendinize şunu sorunuz: 'Benim yerimde Führer olsa nasıl karar verirdi?' O dönemde ideal yargıç, kendisini Führer’in yerine koyarak karar veren, yargıçtı…
“Bazı yargıçlar yine de hukuktan tamamen vazgeçmemişti. Mesela, 1934 Mart’ında Reichstag yangınının dört komünist sanıktan üçünü, Reichsgericht, yani Alman Yüksek Mahkemesi beraat ettirmişti. Bu olay Hitler'i o kadar öfkelendirmiş ki... Vatana ihanet davaları yüksek mahkemeden alınmış, “Halk mahkemesi” adı verilen yeni bir mahkemeye, verilmişti…
“Yeni mahkeme kısa sürede ülkenin en korkunç mahkemesi oldu. Mahkemede meslekten gelme dört yargıç vardı; öteki beş yargıç partiden, S.S’lerden ve ordudan seçilmişlerdi. Böylece çoğunluk meslekten gelmeyen yargıçlardan oluşuyordu.”
“Bu korkunç halk mahkemesinden bir süre önce kurulmuş olan, bir başka mahkeme daha vardı; Sondergericht, yani Özel Mahkeme... Siyasi davalara bu mahkemeler bakardı. Özel mahkemelerin amacı, 21 Mart 1933 tarihli kuruluş kanununa göre, ‘Hükümete karşı girişilen gizli saldırı olaylarına’ bakmaktı. Özel mahkemelerde üç yargıç vardı ve bu yargıçlar her zaman güvenilir parti üyelerinden seçilirdi...”
Nazi iktidarında mahkemelerin tek görevi, rejim aleyhtarlarını cezalandırıp, muhalefeti sindirmekti. Nazi Partisi üyesi yargıçlarla doldurulmuş mahkemeler, bu konuda iktidarın istediklerini genellikle layıkıyla yerine getirirdi…
Ancak Naziler, mahkemelerin "tutuk" kalacağı durumları da düşünmüştü. Bunun da önlemini almaktan kaçınmadılar. Hitler ve Goering'in ceza davalarını iptal etme hakları vardı. Hitler'in yardımcısı Rudolf Hess ise dünyada çok az insanın sahip olabileceği bir yetkiye sahipti: "Merhametsizlik Yetkisi" Hess, ceza davalarının sonuçlarını izler, sanıkların az bir cezayla kurtulduklarına kanaat getirirse, "Merhametsizlik Yetkisini" kullanarak, cezayı artırabilirdi. Hess, bu yetkiyi kullandığında, sanıklar ya toplama kampına gönderilir ya da idam edilirdi…
Ez cümle;
Hitler Almanyasını hatırlamış olmaktan ve o döneme ait hakikatleri önünüze getirmekten mutlu değilim, lakin sürecin vahametinin altını çizmek istedim.
Son dönemde olup biten üzerinden, bir daha düşünmek gerekmez mi?
Kendi çıkardıkları kanunları yok saymaları, bizden olan yargıç, bizden olmayan yargıç tasnifi, İç güvenlik yasası, tahliye kararlarının yok sayılması, HSYK’nın talimatla karar vermesi, sürece itiraz eden her kesin, proje yargıçlarının önüne götürülmesi, AYM tartışmaları vs…
“Eyy… Yargıç, senin yerinde…”