Son yıllarda yeni tipler türedi... Ümmetçi Milliyetçiler…
Profiline girince Osmanlı Tuğrası var, Kayı boyunun amblemi var, Türk bayrakları var… Hatta bazıları Turan’dan, Türk Devletleri Teşkilatı’ndan bile bahsediyor…
Ne yazmış diye mesajlarına baktığın an gülme ve üzülme hissini aynı anda yaşıyorsun. Çünkü adam (veya kadın) Atatürk düşmanı çıkıyor. Eğer bilinçli bir iletişim stratejisi kapsamında trol hesaplar değilse üzülme hissi daha sonra yerini acıma hissine bırakıyor…
En sonda diyeceğimi en başta diyeyim. Eğer samimi bir şekilde Türk Bayrağı’nı seviyorsan, hadi her şeyi geçtim, en azından bu vatanı seviyorsan o zaman ATATÜRK’ü de sevmek ve saygı duymak zorundasın! Bakın lafı hiç dolandırmıyorum. Tatlı-su solcuları gibi sevmek zorunda değil ama saygı duymak zorunda demiyorum.
Bugün özgür bir ülkede yaşıyorsan, bu ülkenin adı Türkiye ise, bu ülkede Türk Bayrağı dalgalanıyorsa, bugün Türkçe konuşuyorsan, cebinden kimliğini çıkarttığında üstünde Ay-Yıldız varsa ve bugün Müslümansan, Osmanlı Devleti yıkılırken Anadolu insanının onurunu, namusunu, dinini, bağımsızlığını koruyan kişiyi, sana vatan bırakan kişiyi sevmek ve ona saygı duymak zorundasın!
Yeri gelmişken şu kavram kargaşasını da açıklığa kavuşturalım artık!
Ümmetçilik dinin değil, siyasetin konusudur. Siyasi bir ideolojidir. Bu ideolojiyi destekleyebilir, beğenebilirsin. Bir insan ‘ümmetçi’ olabilir bunda sorun yok ancak gerek toplumda, gerekse siyasette eylemler ve söylemler birbiriyle tutarlı olmalıdır. Tutarlılık olmayınca ortaya eleştirilmesi gereken ciddi bir durum çıkar.
Bir insan aynı anda hem ümmetçi hem milliyetçi olamaz. Biri iyidir, biri kötüdür demiyorum. İsteyen istediği ideolojiye inanır ama ikisinin de tanımı bellidir ve bu iki kavram ideolojik anlamda birbiriyle zıt noktalardadır.
Milliyetçilik en kısa tanımıyla yurtseverliktir, vatanperverliktir. Vatanını sevmek sınırları belirlemektir. Sınırlarını korumaktır. Sınır belirlemeden ‘‘yerli ve milli’’ olamazsın. Yerli olduğunu iddia eden ‘yerinin’ sınırlarını belirlemelidir. Bu sınırlar hem ülkenin fiziki sınırlarıdır hem de duygu ve düşünce sınırlarıdır.
Ümmetçilik ise yerel ve milli sınırları, dolayısıyla milliyetçilik kavramını reddeder. Sınırlarını bir dine inananları içine alacak şekilde geniş çizer. Gönül coğrafyası gibi terimler icat eder… Teoride kulağa hoş gelse bile bu pratikte geçerli ve gerçekçi bir bakış açısı değildir.
Osmanlı Devleti’nin yıkılmasında etkin olan nedenlerden birisi de ümmetçilik kavramının pratikte geçersiz ve önemsiz kalışıdır. Osmanlı Devleti’nden ayrılan, kendi bağımsızlıklarını ilan eden ülkelerin yarısından fazlası Müslüman ağırlıklı milletlerin ülkeleri oldu. Ve bağımsızlıklarını ilan ederlerken hilafet ve halifelik Osmanlı İmparatorluğu’ndaydı. Dolayısıyla ümmetin fertleri eski devletimiz Osmanlı İmparatorluğu’ndan bir bir ayrılırken ne ümmetçiliği dikkate aldılar ne de Halife’yi…
Ortada terk edilen, tek başına kalan, işgallere karşı direnen bir tek Anadolu halkı kaldı... Bu yüzden bizim gönül coğrafyamız da, fiziki coğrafyamız da bellidir, Anadolu’dur.
Kısacası bugün içinde yaşadığımız bu memleket, Anadolu’nun yurtsever insanları sayesinde kurtarıldı ve kuruldu! Bu yüzden bu ülkede toprağı vatan yapan şey ümmetçilik değil, vatanseverliktir, milliyetçiliktir.
Barres ve Maurras’nın tanımıyla milliyetçilik; “Milli çıkarların ve milli değerlerin, siyasal alanda öncelik kazanmasına dayanan bir düşünce sistemidir”
Bu bağlamda ümmetin çıkarlarını önceleyenler doğal olarak milli çıkarları ihmal etmek zorunda kalır. İkisi pratikte bir arada var olamaz. Örneğin; 1,5 milyar Müslümanın çıkarlarını önceleyen 80 milyonluk bir ülke var olamaz! Er ya da geç bu çıkarlar birbiriyle çatışır. Bu yüzdendir ki milliyetçiler ‘‘sınırları kapatın, mülteci almayın’’ der. Bunun ırkçılıkla hiçbir alakası yoktur, sadece milli çıkarlara ve değerlere öncelik vermektir. Bunun tam tersine ümmetçiler ise ‘Sınırları açın, din kardeşlerimiz gelsin’ diyerek ülkeye 10 milyona yakın mülteci girmesine ses çıkartmazlar. Anadolu halkı yoksulluk içindeyken, ümmete milyarlarca dolar harcayabilirler...
Milliyetçilik ‘‘önce vatan’’ der, sonrasında gücü ve imkanları yettiği ölçüde diğer milletlere insani yardım yapar. Gücü ve imkanları yetmediği noktada durmasını, önlem almasını bilir. Çünkü bunu yapmazsa artık kendi milletinin çıkarlarının zarar görmeye başlayacağını bilir.
Diğer yandan ümmetçi bir ideolojide milliyetin önemi yoktur. Ha Iraklı, ha Suriyeli, ha Ürdünlü vatandaş olmuş, ümmetçi için fark etmez, rahatsız olmaz çünkü hepsini ümmetin ferdi olarak görülür. Vatandaşlık da verilebilir, para da harcanabilir, toprak da satılabilir…
Bir de bu ümmetçilere katılan, hayatın gerçeklerinden bihaber, her şeyi kitaplarda yazan steril ideolojilerdeki gibi sanan ‘liboşlar ve tatlı su solcuları’ var ki onlar başka bir yazının konusu…
En önemli konulardan birisi ise milleti millet yapan ana unsurun duygu ve düşünce birlikteliği olmasıdır. Birbirinden farklı milyonlarca insanın tek bir yürek olması, aynı şeye sevinip, aynı şeylere üzülmesi sadece milli duygularla mümkündür. Evrensel değerler tabii ki önemlidir ama milli birlikteliği tek başına başarmak için yetersiz kalır.
İstediğiniz kadar bazı ortak değerleri paylaşın, hiçbir yabancı bir Sezen Aksu şarkısında bizler gibi duygulanıp ağlamaz, Kemal Sunal filmlerinde bizimle beraber gülemez, Türk Milli takımı gol attığında bizler gibi havaya zıplayıp sevinemez, Türk Bayrağı eşliğinde İstiklal Marşımızı söylerken duygulanıp göz yaşı dökemez! Bu ülkenin havasına, suyuna, taşına toprağına canım feda demez! Hiçbir yabancı ‘Bir başkadır benim memleketim’ demez… diyemez… Bu onların suçu değildir. Onun için de kendi memleketi değerlidir.
Yakın tarihimiz, aile bağlarımız, örflerimiz, adetlerimiz, özel günlerimiz, edebiyatımız, şairlerimiz gibi birçok unsur milli birlikteliğimizi oluşturan zenginliklerimizdir. Bu tür benzerliklerimiz ve zenginliklerimiz bir milleti millet yapan değerlerdir. Milliyetçilik bu unsurları savunmak ve korumaktır. Bizi ulus yapan, bizi bir arada tutan bu tür ortak duygular ve bağlardır. Bu bağlar çok önemlidir çünkü bu değerler 85 milyonu her türlü zorluğa ve saldırıya karşı bir arada tutan görünmez, yazısız akitlerdir! Deprem olduğunda 10.000 Km ötedeki Türk’ü bile ağlatan duygu Anadolu milliyetçiliğidir!
O yüzden 100 yıllık tarihimizde Türk-Kürt-Sunni-Alevi vb. bir çok farkımızı kaşımalarına rağmen dışarıdan hiçbir güç bu ülkenin birliğini bugüne kadar bozamadı. Sevgili Yıldız’ın dediği gibi; millet olarak bazen ‘biraz kavga ederiz, belki biraz güleriz, bir küser bir barışırız ama birbirimizi özleriz ve severiz’ Çünkü Anadolu insanı yukarıda saydığım duygularla birbirlerine görünmez, yazısız akitle kenetlenmiştir.
Milliyetçilik bu yazısız akitlerin korunmasını önceler. Bir ülke duygusal bağlarını kaybederse dışarıdan gelecek her türlü tehlikeye karşı bağışıklık sistemini kaybetmiş olur. İşte bu yüzden her türlü stratejik göç mühendisliği ile yapay yeni bir ‘ümmet’ yaratılmasına karşı durur. Çünkü içerideki dirliğimizi kaybedersek, dışarıya karşı birliğimizi de kaybederiz.
Bu ülkenin tapusu Anadolu’da yaşayan 85 milyonun ortak malıdır. 100 senede yapılan, gördüğünüz her yol, her baraj, her altyapı, her güzellik dedelerimizin, babamızın, annemizin emekleri, alın teri, vergileri ile yapıldığı için bizimdir. Bu devlet bu bağlamda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının ortak malıdır.
O yüzden bu vatanı bize hediye eden, hayatını, canını hiç çekinmeden feda eden şehitlerimizi ve kurtuluşumuzun baş mimarı Mustafa Kemal Atatürk’ü sevmeden ve saymadan milliyetçi olunmaz!
Bu vesileyle 18 Mart Şehitler Haftasını saygıyla anıyor, Çanakkale Deniz Zaferimizi kutluyorum. Atatürk’e bir kez daha minnet, saygı ve sevgi duygularımı sunuyorum. Mekanın cennet olsun!
(Not: Çanakkale Gelibolu Tarihi Yarımadası’ndaki Çanakkale Destanı Tanıtım Merkezi’nde gösterilen Çanakkale Savaşı Tanıtım filminde Atatürk’ün çok kısa bir süre yer almasını kınıyor ve yetkililerden durumun düzeltilmesini arz ediyorum. Çanakkale demek Atatürk demektir)
Bugünün temeli 1969 yılında atıldı O. Y Y. Serdengeçti tarafından. Türk İslam sentezi diye bir şey uydurup Nihal Atsız ve fikirdaşlarını parti ve ocaktan kovdular.
İlave edecek hiçbir şeyim yok görüş ve düşüncelerinizin tamının altına imzamı attım.
Türkiye'de başmünafık Recep Tayyip Eğridoğan sorunu var. Bunun dışında başka bir sorun olacağını düşünemiyorum. O adam olmasa Türkiye'de döviz değilde, insanlar arasında mutluluk oranı yükselecek, herkes çiçeğe su vermiş can bulmuş gibi yeniden can bulacak. Allah meğer ne iğrenç mahlukatlar yaratmış gece gündüz ona isyan ediyorum.
Çok doğru tespitler. Sonunda birisi buna değindi. Tebrikler.